Bu olay olalı 17 seneden daha fazla bir zaman oldu ama beni hala düşündürüyor. Çünkü o zamandan bu zamana kadar, Almanya’da bu konuda fazla bir şey değişmedi. Bir de uzun zaman Amerikan Birleşik Devletleri’nde okuduktan, ırkçılık üzerine araştırmalar yaptıktan sonra, bu gibi olayları daha da iyi anlıyorum. Almanya’da yaşayan özellikle erkek çocuklarını bu tür olayların olumsuz şekilde nasıl etkilediğini daha da iyi biliyorum.
Kast ettiğim çocuk bugün Almanya’da yüksek bir itibarı olan, sevilen ve Almanya’nın günlük yaşamın önemli bir parçası olan bir kişidir. Onu arada bir görüyorum ve bu olay aklıma geliyor. Ama bu olayı ona hiç hatırlatmak istemiyorum ve onun da olayı hatılamadığını umuyorum; beni etkileyip, kalbimi kırdığı gibi onun da kalbini kırmadığını ümit ediyorum. Ama içten biliyorum ki bu mümkün değil. O bu olayı unutmuş olamaz. Onun dışlandığını farketmemesi, küçücük bir çocuk da olsa kalbinin kırılmaması mümkün değil.
Ama hayatın tabii ki öyle de olsa böyle de olsa devam etmesi gerekiyor. Sevdiğimiz bir çocuğun toplumdan ayrılıp seçilmesi ve onun doğduğu ve büyüdüğü devlette damarlarında ‘Alman kanı’ taşımıyor diye orada yaşama hakkının olup olmadığını ispat etmesinin gerekmesi, ne kadar acı verse de…
Kendime uzun zamandan beri şu soruyu soruyorum: böyle bir ırkçılığı bırakamayan, bizi hala yabancı olarak gören bir memleketin ve bir toplumun parçası gerçekten olmak istiyormuyuz? Böyle bir toplum bizim gibi çocukları hakkediyor mu ki?
No comments:
Post a Comment